OLSUN BE…! OLSUN BE...! Olsun be, Yaradan vardır. Sanma ki zalimin ettiği kardır. Mazlumun âhı, indirir şahı. Her şeyin bir vakti vardır. Diyor ceddim Yunus. Türkler ucu 5 bin yıl evveline dayanan Batı hedefli yolculuklarına Pelasg olarak başladılar, Etrüsk olarak devam ettiler(Batı tarihçilerinin yok ettiği kayıp halka Proto Türkler). Hunlar, Avarlar, Kumanlar,İskitler, Peçenekler Anadolu’ya adeta aktı, Şamanizm ile başlayan İnanç dünyamız; İbrahimi dinleri kabullerle devam etmiş Hazar Medeniyetini yeteri kadar bilmiyoruz, (Alman arkeologlar 140 yıldır Hatuşşaşı kazıyor, 100 yıl daha kazacağım diyor, İstanbul Gümüşsuyunda Alman Arkeoloji Enstitü Kütüphanesi kuruyor???) Karaim Türklerinin Musevilik bağları ve yılları maalesef bilim dünyamızca çalışılmamış. Ha keza Gagavuz’un (Aslında Gök Oğuz) İseviliğide. (Kes, biç, yapıştır. El, Etek öp, Çanta taşı garanti alırsın maaşı. Bu standartta akademisyenden ne beklenir ki?.) Son gelişlerinde Müslüman geldiler başlarında da Sultan Alparslan gibi cengaver bir komutanları vardı. Horasandan gelen akrabalarını görünce Armenia da oturan Ermeniler ve Kürdistan denilen bölgede yaşayan Farisi kültürü ile yerlileşmiş Bayat boyları (proto Türkler- Musikimizde Bayati makamının diğer adı Kürdi makamıdır.) Sultan Alparslan’ın ordusuna katıldılar. Güç zafiyeti yaşayan Diojen savaş meydanından zor kaçtı, canını kurtardı. Sultan Alparslan kendisine geçit töreni yapan ordusunu denetlerken gururlandı ve “ Böyle bir ordu ile beni kimse yenemez” diye böbürlendi, ayakları yerden kesildi, akşamına hasta olup yataklara düşen Alparslan üçüncü gün oğullarına vasiyet ederken dudaklarından şu sözler döküldü “ Mağrur oldum, Mağlup oldum “ Bu sözdü bizi iri ve diri tutan Selçukludan-Osmanlıya devam eden Cuma selamlığı ve “ Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var” telkininin espirisi unutuldu gitti. Daha çok alkış alan gürlüyor, yağıyor, yağdırıyor, saydırıyor. Karşımda ki de bir insan, bir Türk, bir Müslüman düşünmeden, yarın yüz yüze bakacak, cenazelerde bile bir merhabasız ve tokalaşmasız melekleri dahi küstüren tavırlarla nefsinin girdabında kendisini kaybediyor. Küfür ve Kafir kıyamete kadar devam edecek. Zalim ve zulüm illaki bitecek. Her zalim muhakkak ki ölümü tadacak. Bu ülkede açlık sınırı 1349 TL ise ve yoksulluk sınırı 4395 TL sına dayanmışsa, bir yerlerden zulüm ekiliyor demektir. Hala devlet sistemine adam alınıyor, tasarruf tedbirlerine rağmen araç alınıyor, çok dar çerçevede bir mali yapılanma idari reform hareketleriyle sağlanabilecek kaynaklar zulüm sınırı altında maişet derdi çekenlere çözüm olacakken, Çözüm olarak bulunan yeşil kartlar, sosyal yardımlaşma fonları insanlarımızı dilenciliğe alıştırmakta ve “ Türklük el açınca biter” sözümüz, yere düşmemekte, karşılık bulmaktadır. Kimlik ve kişilik bunalımları ortaya çıkarmaktadır. Hırsızlıklarda çabası. Kolay paranın yıktığı yuvalar, parçaladığı aileler. Pahalı metrekare bedelli, büyük reklam lansmanlı, şöhretlerce tanıtılan konut sitelerinin rantiye bedellerini millet yoksulluk olarak ödüyor, İşte bu Zulümdür. Rantiye de Ribadandır. Bu pahallı inşaatlardan Alınmayan, adeta hibe edilen gelir vergileride üstüne üstlük cebimizden çalınandır. Riba da haramdır, Hırsızlık da. Yeni Hükümet, yeni Başbakanı bekleyen en önemli gündem hırsızlık ve yolsuzlukların üstüne gidilmesidir, Soframıza haram getirmeyiz diyen Davudoğlu Başbakanımız yoksulluk barajının imha edilmesi konusnda proje geliştirmelidir. Adalette Reform, Yüksek Öğretimde ve Eğitimde, Sağlıkta Kalite, kalite,kalite Yarınlarımızı Üniversitelerimiz hazırlayacak. Kaliteli yarınlar için, Kaliteli Akademisyenler, Kaliteli Okullar, Kaliteli Milli Müfredat, Kaliteli Öğrenciler, Kim bilir; Belki bizlerde tekrar Geri Çağırılır; tekraren başlarız, Noksan olan Maneviyat Eğitimimize. Batı’nın Oryantalist mahfellerinde bizim için sarf edilen bir sözü kulak küpemiz yapalım ” Müslümana parayı ve İktidarı ver, O kendi kendisini yok eder”… Yalçın Koçak |
1400 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |