Batı Trakya üzerine – 2 Batı Trakya üzerine – 2 15.02.2014 20'li 30'lu yıllardaki inkılap kanunları süreci ve sonrasında resmi ideoloji, daha doğrusu İsmet İnönü Statükosu, Batı Trakya Müslümanları için sürekli bir sıkıntı oluşturmuştur. Zaten Yunanistan sınırları içinde Müslüman azınlık olmanın verdiği problemlere maruz kalan bu toplum, bu kez Türkiye'nin laikçileşme süreci ve bunun doğurduğu resmi ideoloji ve Meriç'in ötesini görmezden gelme statükosunun faturasını da öderler. Yunanistan tarafından Türkiye'ye göçe zorlanan Müslümanlar, Türkiye'ye geldiklerinde, pasaportları yırttırılarak, Batı Trakya ile bağları da kesilir. Falih Rıfkı Atay, misak-ı milliciliğin, Osmanlı'nın eski ülkeleriyle (özellikle Ortadoğu ve Balkanlar) ilgilenilmemesinin meşruluğunu ve gerekliliğini isbat için kaleme aldığı ' Zeytindağı' kitabının girişinde şöyle bir anlatımda bulunur: 'Berlin Konferansı sırasında, Osmanlı'nın Niş'i de bırakması talep edildiğinde, Osmanlı murahhası olan paşa sinirlenerek, eğer Niş'i de istiyorsanız, ne hacet İstanbul'u da size verelim, bu mesele olsun bitsin, der. Bizim baba ve dedelerimiz için Niş İstanbul kadar yakındı, Niş'in kaybedilmesiyle Osmanlılığın, Türklüğün biteceği zannediliyordu. Halbuki, bizim çocuklarımızın Avrupası, Marmara ve Meriç'te bitiyor.' Tek Parti dönemi statükoculuğunun ve resmi ideolojisinin mimarlarından olan Falih Rıfkı Atay bu anlatımında Niş'in ve Balkanların, Meriç'in Batısının kaybedilmesinin herhangi bir sona neden olmadığını, bir facia olarak nitelendirilemeyeceğini söylemeye çalışmaktadır. Daha doğrusu, 'Meriç'in ötesi cehennem, bizi alakadar etmez, oralara gitmek sadece 500 yıllık boş bir maceraydı' söylemini dile getirmekte, teorik çerçevesini belirlemektedir. Bu politika, Cumhuriyet döneminin başlangıcından günümüze değin devletin temel hariciye politikası olarak takip edilegelmiştir. Türkiye'nin Misak-ı Milli hudutları dışındaki bölgelere yönelik kronilk kayıtsızlık politikasının faturası günümüze değin çok ağır olmuştur. Hilâfetin kaldırılması ve laik reformlar, Batı Trakya Müslüman Azınlığına yönelik Yunan hükümetinin keyfi uygulamalarına kapı aralamış, aynı zamanda gayet savunmasız bırakmıştır. Zamanla Müslüman vakıflarına el atılıp gasp edilmiş, toplumun çeşitli faaliyetleri kısıtlanmıştır. Türkiye ise garantörlük/himâye haklarını bölgedeki Müslüman nüfusun vikâyesi ve terfihi için kullanmak yerine, Lozan Anlaşması gereğince ilan edilen Aff-ı Umûmî kapsamı dışında tutulan Yüzelliliklerden, Şeyhülislâm Merhum Mustafa Sabri ve Hafız Ali Reşad ile Bektaşi Ahmed Rıfkı'nın oraya sığınmasını bahane ederek baskılar ve Kara Liste uygulaması yönüne gitmiştir. Dindar bir halk olan Garbî Trakya Müslümanları tüm baskılara karşın, dindarlığını, Şer'iyye Mahkemeleri başta olmak üzere dini kurumlarını muhafaza etmiş, hatta uzun süre Arap-İslam alfabesini kullanmıştır. Türkiye, sürekli olarak himaye haklarını, buradaki dindarlığın geriletilmesi, laiklik ihracı ile halkı dinden uzaklaştırma, Müslümanlığın şiarlarının ortadan kaldırılması yönünde kullanmıştır. Türkiye hariciyesi Kara Liste silahı ile bura ahalisi arasına nifak tohumları saçmıştır. Hâfız Ali Reşad ve Hafız Yaşar Arabi-İslam harfleri ile neşrettikleri 'Esas Muhafazakâr' ve 'Sebât' gazeteleriyle 1970'li yıllara kadar direnç göstermişlerdir. Batı Trakya'da İskeçe ve Gümülcine'deki Türk konsoloslukları maalesef bu yöndeki çabaların karakolu gibi kullanılmıştır. Bölge Müslüman halkını İrticâcı/Türkiye karşıtı kategorileri ile fişleyen bu konsolosluklar, Kara Liste oluşturarak, özellikle dindarlar başta olmak üzere, birçok kimseyi himaye şartlarına dayalı olarak Türkiye'nin desteğinden mahrum etmiştir. Arap alfabesini bırakmak, dini kurumları, uygulamalı dini eğitimini kaldırmak, örtü ve tesettürü kaldırmak gibi uygulamalar dayatılarak sürekli tehdit edilmişlerdir. Sadece bu değil, zamanında Türkiye'den köy enstitüsü mezunu öğretmenler gönderilerek bunlar aracılığıyla okullarda uzun yıllar dinsizlik ve komünizm propagandası yapılmıştır. Garantörlük hakları dolayısıyla öğretmen maaşları da gönderen Türkiye bölgedeki dindar öğretmenleri 'İrticâcı' gerekçesi ile 'Kara Liste'ye tabi tutup maaştan da mahrum etmiştir. Kara Listeye tabi tutulan bu öğretmenler çaresiz bir şekilde Yunan hükümetine müracaat ederek, Yunan Hükümetinden maaş talep etmiş, bu kez de hain yaftasına maruz kalmışlardır. Müftülük meselesinde ise, Türkiye, uzun yıllar laikçi tutumu ile çelişecek şekilde müftülerin kendi inisiyatifinde seçilmesini talep etmekte, ancak dini ilimlerde yetkin müftülerin de seçimine engel olmaktadır. Türkiye'nin seçilmesini talep ettiği müftüler, Türkiye'deki İlahiyat Fakültelerinden mezun olup, buna karşın Arapça başta olmak üzere Dini ve Fıkhi ilimlerde son derece yetersiz oldukları görülmektedir. Buna karşın Yunanistan'ın atadığı Müftüler (M. Emin Şinikoğlu ve Pomak Meço Cemali) ise, Şeyhülislâm Mustafa Sabri'nin başlattığı 150'likler geleneğinden gelen, Arap ülkelerinde tahsil görmüş Arapça ve İslami ilimlere vukufiyetleri diğerlerine nazaran bir hayli yüksekte olan kimselerdir. Türkiye bunları 'Kukla Müftü' 'Lanetli Adam' nitelemeleriyle Kara Listeye alıp dışlamaktadır. Türkiye sadece bununla kalmamakta, ilginç politikalarıyla Batı Trakya Müslümanları arasındaki (Türkmenler, Çıtaklar, Pomaklar, Çerkesler, Arnavutlar vs.) farklı etnik topluluklar arasında da ihtilafların oluşmasına neden olmaktadır. Türkiye, Tek-Parti devri ideolojisi ve Statükosuyla Bölgeye yaklaşma siyasetini bırakmalıdır. Himaye haklarını 'Kara Liste ' uygulamasıyla Batı Trakyalı mazlum Müslüman Ahaliye karşı bir sopa kullanmamalıdır. Gümülcine ve İskeçe'deki Konsolosluklar artık bunun aracı olmamalıdır. Müslümanlıktan kaynaklanan Himaye haklarının amacına tamamen ters olan, Bölgeye laiklik-sekülerlik ihracından vazgeçilmeli, Din'le/Dindarlıkla savaşılmaktan behemahal sarfınazar edilmelidir. Türkiye hariciyesi, vatandaşlık haklarını koruyan İstanbul Rumlarının İstanbul'la bağlarının devamını korumaya ilişkin atılacak adımlara paralel olarak, Türkiye'de yaşayan Batı Trakya kökenlilerin orayla tekrar bağlarını kurup güçlendirmeye mecburdur. Türkiye'deki Rumeli ve Batı Trakya vakıfları/dernekleri bu bağın sivil toplum ayağı olarak aktif hale getirilmelidir. Türkiye hariciyesi, ille de Türkiye mezunu Müftü ısrarından vazgeçip, Meço Cemali Ve M. Emin Şinikoğlu'nu da artık kucaklamalıdır. Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/MufitYuksel/bati-trakya-uzerine-2/50327 |
1949 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |