Batı Trakya üzerine -1 Batı Trakya üzerine -1 08.02.2014 Türkiye'nin Balkanlara-Rumeli'ye ilişkin politikaları, yaklaşık yüzyıldır sorunlu ve sancılı olmuştur. Özellikle Batı Trakya sorunu yüzyılı aşkındır mevcut bir problem olarak halen bu konumunu sürdürmektedir. Birinci ve İkinci Balkan Savaşı sırasında, Edirne'ye kadar olan tüm topraklar kaybedilir. Bu tarihten itibaren Batı Trakya ve daha batı bölgeler Osmanlı sınırları dışında kalır. Rodoplar ile Drama nehrine kadar olan Garbi Trakya bölgesi Bulgarlara bırakılır. Ancak, Müderris Salih Efendi liderliğinde örgütlenen Garbi Trakya Müslümanları, bu bölgeyi bir ara Bulgarlardan alarak 'Garbi Trakya Hükümet-i Müstakille'sini teşkil ederler. Osmanlı'dan Rumeli'de kalan bir çok asker/mülazımın desteğine sahip olan bu hükümet, Osmanlı-Bulgar anlaşmasına tepki göstererek istiklalini ilan edip, para bile basar. Hatta Osmanlı-Bulgar anlaşmasına tepki gösteren Yunanlılar, Dedeağaç şehir ve limanını da Garbi Trakya hükümeti müstakillesine teslim eder. Ancak, Eylül 1913'te İttihat-Terakki idaresi Bulgarlarla yeniden müzakerelerde bulunup, İstanbul Anlaşması ile bölgeyi tümü ile Bulgarlara teslime karar verip, bu yönde Garbi Trakya idaresine ültimatom verirler. Bölgeye İttihatçı yönetimce vazifeli olarak gönderilen, Cemal ve Talat Paşalar, 30 Ekim'e kadar bölgenin boşaltılıp, Bulgarlara teslim edilmesine nezaret ederler. Bu tarihten itibaren Batı Trakya bölgesi Drama nehrine kadar, Bulgaristan idaresine terk edilir. Bu idare değişikliğine rağmen Garbi Trakya Müslümanları örgütlenme faaliyetlerini bir şekilde sürdürürler. Meclis-i Meb'usan'ın Misak-ı Milli hudutlarını tesbitinde ise, Garbi Trakya, Misak-ı Milli hudutları dışında bırakılır. Lozan görüşmelerinde de , Garbi Trakya bu sefer, Karaağaç hariç Meriç'in tüm batısı ile Yunanistan'a bırakılır. Batı Trakya Müslümanları, Lozan Görüşmelerinde İsmet Paşa'nın kendilerini dışlayan politikasına karşın, Garbi Trakya Müdafaâ-yı Hukuk Cemiyeti'ni kurarlar. 24 Temmuz 1923'teki Lozan Anlaşması ile, savaş tazminatı olarak alınan,Karaağaç hariç, Meriç ile Drama nehirleri arasında kalan Batı Trakya Yunanistan'a bırakılır. Ancak anlaşmaya, Batı Trakya Müslüman azınlığı ile ilgili himâye hükümleri de konur. Lozan sonrasında da Yunan hükümeti ile Türkiye arasında ahâli mübadelesi yapılır. Türkiye sınırları içindeki Rum Ortodoks Kilisesi mensubu ahali ile, Yunanistan sınırları içindeki Müslüman ahalinin nüfus mübadelesine karar verilir. Burada, İstanbul'daki Rum nüfus ile, Garbi Trakya'daki Müslüman ahâli mübadele'den istisna edilir. Gerçekten de mübadele esnasında İstanbul'da meskun Rum Ortodok Kilisesi mensubu ahâli ile Drama nehrine kadar Garbi Trakya Müslümanları yerlerinde ibkâ edilir. İstanbul Rumları ile, Garbi Trakya Müslümanları mütekâbil himâyeye/garantörlüğe kaidesine dayalı olarak azınlık statüsüne sahip olurlar. Bu çerçevede; Yunanistan hükümeti, İstanbul Rumları ile ilgili, TBMM'nin belirlediği İstanbul'daki halife ise Garbi Trakya Müslümanları üzerinde 'himâye/garantörlük' haklarına sahip olur. Ancak, Lozan ve mübadele sonrasındaki, süreçte ne Türkiye, ne de Yunanistan bu himâye kurallarını pek işletmez. Batı Trakya Müslümanları 1930'lı yıllardan itibaren Türkiye'ye göçe zorlanır. 1924'de hilafetin kaldırılmış olması, Türkiye'nin garantörlük haklarınının temelini belirsiz hale getirir. İstanbul'daki Rumlar ise zamanla büyük oranda İstanbul-Türkiye dışına göç ederler. Buna rağmen İstanbul'u terk eden Rum ahâli resmi surette vatandaşlık haklarını muhafaza ederken; Garbi Trakya Müslümanlarından Türkiye'ye göç edenler, ellerindeki Yunan pasaportlarını yırtmaya zorlanıp, memleketlerine geri dönme şanslarını yitirirler. Garbi Trakya'daki nüfusun/azınlığın müslümanlıkları hasebi ile garantörlük hakkına sahip olan Türkiyede Hilafetin kaldırılması ve İnkılap Kanunları sürecinde oluşan laikleşme, bir boşluğun oluşmasına neden olur. Bölgenin Müslüman ahalisi dolayısıyle garantörlük/himâye haklarına sahip olan Türkiye bu haklarını, bölgedeki dindarlığa karşı sürekli bir sopa olarak kullanır. Özellikle, 150'liklerden Şeyhülislam Mustafa Sabri ve Ali Reşad ile, Bektaşi Ahmed Rıfkı'nın Lozan'ın akabinde Batı Trakya'ya ilticâ etmeleri bu sıkıntıyı artırır. Türkiye hükümeti bu muhaliflerin Batı Trakya müslim ahâlisince vikâye edilmelerini bahane ederek, Garantörlüğü, Müslüman ekalliyetin dindarlığına karşı 'Kara Liste' uygulamasıyla silah olarak kullanır. |
1884 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |