• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/p/Yunt%C3%BCrk-Yunanistan-T%C3%BCrkleri-K%C3%BClt%C3%BCr-ve-Dayan%C4%B1%C5%9Fma-Derne%C4%9Fi-100081744846002/?_rdr
  • https://twitter.com/yun_turk
YUNTÜRK LOGO

Batı Trakya ile ilgili YÖK Tez ve Makaleler
TBMM'de Batı Trakya Oturumu
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.676434.8154
Euro36.691736.8388
Yunturk Twitter
Ziyaret İstatistiği
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam153
Toplam Ziyaret5401339
                        
YUNANİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 
Boğaziçi Üniversitesinden Bartholomeos'a ‘EKÜMENİK’ unvanı


Boğaziçi Üniversitesinden Bartholomeos'a ‘EKÜMENİK’ unvanı

Fener Rum Patriği Bartholomeos'a Boğaziçi Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanının verileceği program davetiyesindeki detay şok etkisi yarattı.
 
Radikal'den Serdar Korucu'nun haberine göre; Boğaziçi Üniversitesi, Fener Rum Patriği Bartholomeos'a gelecek hafta fahri doktora unvanı verecek. Patrik Bartholomeos, Çevre Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü'nün önerisi ile 'dünyada ekolojik denge ve biyolojik çeşitliliğin korunması, endüstriyel kirlilik, temiz içme suyu kaynaklarının geniş kitlelere temini ve küresel iklim değişikliği gibi çeşitli çevre konularında öncülük yaptığı girişimler, geniş kitlelere yönelik olarak düzenlediği faaliyetler ile küresel ölçekte etkili olan farklılık yaratan mesajları' dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi tarafından fahri doktoraya layık görüldü.

Konuya dair bilgi veren patrikhane yetkilileri, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ilk kez Türkiye'deki bir üniversitenin patriğe fahri doktora verdiğini kaydetti.



EKÜMENİK PATRİK

Patrik Bartholomeos'a fahri doktora unvanının takdim edileceği törenle ilgili davetiyede Bartholomeos için 'Ekümenik Patrik' unvanı kullanılması ise dikkat çekti.



Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu'nun imzasını taşıyan davetiyede "Ekümenik Patrik Bartholomeos için düzenlenen fahri doktora unvanı takdim törenine katılımızı saygılarımla rica ederim" ifadeleri kullanıldı.

TÜRKİYE TANIMIYOR

Ancak Türkiye, resmi devlet politikası ile Lozan Barış Anlaşması'nı işaret ederek patriğin 6. yüzyıldan gelen 'ekümenik' sıfatını tanımıyor. Nedeni ise bu unvanın patrikhaneyi bir azınlık kilisesi olmaktan çıkarıp evrenselleştirmesi.Ankara resmen ekümenik sıfatını tanımasa da Patrik Bartholomeos, kendini 'Ekümenik Patrik' unvanıyla bütün dünyada bulunan 300 milyon Ortodoks Hıristiyanın ruhani lideri olarak tanıtıyor.

Tartışma son olarak 2008 yılında Başbakan Erdoğan 'ın Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis ile düzenlediği ortak basın toplantısında gündeme gelmişti. Erdoğan, "Patrikhane konusunda şu ana kadar gösterdiğimiz ilgi, alaka ortadadır. Aslında ekümeniklik konusu Hıristiyan-Ortodoks dünyasının kendi iç sorunudur. Bizler şu anda bu konuyla ilgili bir çalışma yapıyoruz" demişti.

BİRİNCİ TAHTIN SAHİBİ



Patrik Bartholomeos, 'ekümenik' unvanı ile İstanbul -Yeni Roma Başepiskoposu olarak Ortodoks Kiliseleri arasında birinci tahta sahip oluyor, Ortodoks ruhani liderlerinin yaptığı toplantılara başkanlık ediyor. Bu liderler arasında İskenderiye, Antakya ve Kudüs, Moskova, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan patrikhaneleri de, Kıbrıs, Yunanistan, Polonya, Arnavutluk, Çek, Slovakya, Finlanda ve Estonya gibi bağımsız Ortodoks kiliseleri de bulunuyor. Avrupa, Amerika, Asya ve Avustralya'da çok sayıdaki başepiskoposlar ve mitropolitler de bu toplantılara katılıyor. Patrik, bağımsız kiliselerin arasındaki ilişkileri de koordine ediyor.




FENER RUM PATRİKHANESİ’NİN
STATÜSÜ VE HEYBELİADA RUHBAN OKULU





Fener Rum Patrikhanesi’nin dindışı siyasi faaliyetleri, 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u aldıktan sonra Rum-Ortodoks cemaatini teşkilâtlandırıp başlarına patrik seçtirerek, “millet başkanı”statüsüyle hem ruhanî hem de cismanî yetkiler vermesiyle başlar.

Fatih Sultan Mehmed, fetih sırasında Galata da Cenevizlilerin himayesine sığınan halkın, kendi âdet, din ve ananelerini gereğince yaşayabileceğini ilân etti(1). Bunun ardından II. Anastasios’un çekilmesinden itibaren boş olan patriklik makamına bir kişinin seçilmesini istedi. Bu makamı boş bırakmak elinde olduğu halde, İstanbul’da Türkler ile Hıristiyanlar arasında tam bir uyuşma meydana getirmek istediği anlaşılan Fatih’in bu teşebbüsü üzerine Ortodokslar, Georgios Skolarios’u, Gennadios lakabı ile patrik seçtiler. Bununla beraber takdis töreni ancak ertesi sene 1454’te Marmara Ereğlisi Metropolidi tarafından yapıldı(2).

Fatih Sultan Mehmed, Türk hakimiyeti altında ilk İstanbul Patriği olan Gennadios’a, kendisini her türlü vergi ve rüsûmdan muaf tutan bir ferman verdi(3). Fatih Sultan Mehmed’in tuğrasını taşıyan ferman, patriklerin görev ve sorumluluklarını belirliyor, Patrikhane ye ibadet hürriyeti ile esas teşkilâtını ve akaid-i diniyesini, ruhanî meclislerde tâdil etmemek hakkını tam olarak veriyor ve ibadet yerlerini tanıyordu(4).

Ferman, patriğin dinî ibadete ait hizmetleri yerine getirmesi şartıyla, tahta çıkan her yeni padişah tarafından yenilendi. Bununla beraber vezirle aynı derecede tutulup gerektiğinde Divan’da söz alma hakkı tanınan patriğin(5) medenî ve dinî hukukunu özenle tespit eden Devlet, onun dinî olmakla beraber, siyasî mahiyet arz eden Doğu ve Batı Kiliseleri’nin birleşmeleri ile ilgili meselelerle uğraşmasını da yasakladı. Bu suretle sırf dinî bir fonksiyonu olup, kendisine Osmanlı İmparatorluğu dahilinde olanlardan başka Mısır, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Rusya Ortodokslarının’da bağlandığı patrik, dinî olan salahiyetlerini aşmadıkça her türlü müdahaleden masûn kaldı(6).

Osmanlı İmparatorluğu’nda İstanbul patrikleri, devlete sadık kaldıkları müddetçe makamlarını, salahiyetlerini muhafaza ettiler. Buna rağmen, devleti parçalayıp önce bağımsız bir Yunanistan, sonra da yeni bir Doğu Roma Devleti kurmak kararını alan Etnik-i Eterya Cemiyeti’nin tabiî azalarından olan Fenerli Rum ailelerin telkinleri ile hareket etmek suretiyle kanuna ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerde bulunan patrikler, fermanda belirtilen çerçevenin tamamen dışına çıkmaya başladılar.

Nitekim 1657’de, siyasî faaliyetlere girişip Eflâk Voyvodası Constantin Şerban’ı isyana teşvik etmek suretiyle dinî olan salahiyetlerini aşan patrik III. Parthenios, IV. Mehmed’in emri ile Parmakkapı’da asıldı.

Bu olaydan sonra yeni patriğin tâyin merasimi Bâb-ı Âli’de Sadrâzam huzurunda yapılmağa başlandı. Bununla birlikte Eflâk ve Mora isyanları ile ilgisi tespit edilen Patrik II. Grigorios, 1821’de II. Mahmud’un emri ile Bendereli Ali Paşa tarafından paskalya gecesi boynuna yaftası iliştirilerek Patrikhanenin Orta Kapısı’ nda asıldı(7).

Patrikhane, Osmanlı Devleti’nin son 60 yılında, 1860-1862 Nizâmnâme’sine(8) göre idare edildi. Sultan Abdülaziz tarafından onaylanan bu Nizâmnâmeye göre Patrikhane, patriğin nezâretinde olup sivil işler için dört metropolit ve sekiz sivil kişiden meydana gelen karma bir meclisin de yardımını temin eden 12 kişilik Synode tarafından idare ediliyordu.
 
PATRİKHANE’NİN HUKUKÎ STATÜSÜNÜN DEĞİŞTİRİLMESİNE NEDEN OLAN BAZI FAALİYETLERİ

Fener Rum Patrikhanesi, 1453’ten Lozan Antlaşması’na kadar geçen süre zarfında Türk kanunları himayesinde tam bir emniyet altında bulunmuş, fakat bu güveni suiistimalde asla tereddüt etmemiştir. Bu geçen süre zarfında Fener Rumları yabancı dil bilmeleri nedeniyle Osmanlı sarayına tercüman olarak girmişler ve hatta Türk devlet idaresinde önemli idarî makamları da işgal etmişlerdir.

1814-1919 tarihleri arasında Patrikhane, Etnik-i Eterya Cemiyeti(9) nin merkezi olarak çalışmış, bir taraftan dinî vazifelerini ifâ eder görünürken diğer taraftan yıkıcı faaliyetlerden geri durmamıştır. Patrikhane, bu dönem içerisinde Türk kanunlarının himayesinde kiliseler inşa etmiş, okullar açmış ve buralarda dinî ayin perdesi arkasında Rumları devlete karşı teşkilatlandırmıştır.

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Fener Rum Patrikhanesi, İstanbul’un Yunanistan’a ilhakını istemeye(10) ve uluslararası bir idareye kavuşturulması için bazı girişimlerde bulunmaya başladı. Bununla birlikte Patrikhane, Türklerle meskun bölgelerde Türkleri göçe zorlamak için sık sık yangınlar dahi çıkarttı(11).

13 Ekim 1919’da Fener Rum Patrikhanesi, batılı devletlere gönderdiği bir muhtıra ile Anadolu da başlayan Kuva-yı Milliye hareketinin aslında Türk barbarlığından başka bir şey olmadığını ileri sürerek, Rumların kurtuluşunun ancak batılı devletler tarafından Anadolu’nun işgal edilmesine bağlı olduğunu bildirdi(12).

Patrikhane’nin hazırladığı bu bildiri, Atina Metropolidi Meletios tarafından İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri yönetimine ulaştırılarak, Hıristiyan dünyanın acil müdahalesi istendi.

Doğu Roma İmparatorluğu’nu yeniden ihyâ etmek doğrultusunda kurulan Etnik-i Eterya Cemiyeti’nin yanısıra, merkezi Fener Rum Patrikhanesi’nde, şubeleri Anadolu’da bulunmak üzere Mavri Mira Cemiyeti(13), Rum İzci Cemiyeti, Rum Kızılhaç Cemiyeti(14), Pontus Cemiyeti(15) ve Kordos Komitesi(16) kuruldu.

Karadeniz’de bir Pontus Devleti kurma amacına yönelik faaliyetleri de yürüten Patrikhane, Batum ve Poti gibi diğer Karadeniz şehirlerinde bulunan Rumların, Trabzon ve Samsun civarına yerleşmelerine yönelik iskân hareketi(17) içinde de bulundu.

Böylece temel statüsünden ayrılan Patrikhane, Yunanistan’ın Türkiye’deki şubesi haline geldi. Patrikhane, bütün işlerini birinci derecede İstanbul daki Yunan Temsilciliği, ikinci derecede ise, Müttefik Temsilcileri ile görmeye başladı.

Patrikhane konusunda Mustafa Kemal Paşa, 25 Aralık 1922’de Le Journal gazetesi muhabiri Paul Heriot ya Çankaya’da verdiği beyanâtta şunları söylemektedir(18):

“Bir fesad ve hıyânet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felâkete sebep olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilâtı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?

Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var?

Bu fesad ocağının hakiki yeri Yunanistan değil midir?

Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Bâb-ı Âli’nin taht-ı idâresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye, şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukûkunu muhâfaza için mevcûdiyetini tehlikeye atmaya hazır ve âmâdedir”.


Lozan görüşmeleri devam ederken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Isparta Mebusu Hüseyin Hüsnü Efendi’nin Rauf (Orbay) Bey’e; “Patrikhane İstanbul’da kalacak mı?” sorusuna karşılık; Rauf Bey’in, Patrikhane’nin ihanetkâr faaliyetlerinden bahsettiği sırada mebuslar, “Aynaroz’a Atina’ya gitsin” şeklinde tempo tuttular(19).

Yine Patrikhane’nin İstanbul’da kalıp kalmaması ile ilgili olarak da Meclis’in gizli oturumunda, 2 Mart 1923’te, Rıza Nur Bey’in konuşması(20) ile birlikte hararetli tartışmalar meydana geldi.

Lozan görüşmelerinde Patrikhane konusu, “Azınlıklar Alt Komisyonu”nda gündeme geldi(21). Türkiye, Mustafa Kemal Paşa’nın da dediği gibi bir fesad ocağı haline gelen Patrikhane’nin kesinlikle Türk topraklarından çıkarılmasını istiyordu, ancak Türk Heyeti, karşısında bu isteğe direnen çok sert bir muhalefet buldu(22).

Görüşmeler süresince, Türk delegelerini en çok uğraştıran konuların başında gelen Patrikhane meselesi, yapılan yoğun tartışmaların ardından, Osmanlı döneminde bütün ayrıcalıkların kaldırılıp, yalnızca dini yetkileri ile sınırlı kalması koşuluyla, Patrikhane’nin İstanbul’da kalmasının kabul edilmesiyle sonuçlandı.

Başdelege İsmet Paşa’da, bu konuda taraf devletlerin vermiş oldukları sözleri “sözlü senet” olarak kabul ettiğini bildirdi(23).
 
PATRİKHANE’NİN BUGÜNKÜ STATÜSÜ VE DİNDIŞI FAALİYETLERİ



Lozan Andlaşması metinleri içerisinde Patrikhane sözü geçmemekle birlikte, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Patrikhane, laik bir devlet içinde İstanbul’daki Rum azınlığın bir kilisesi olarak varlığını korumuştur.

Lozan Andlaşması ile birlikte Patrikhane’nin idarî, siyasî ve yargısal yetkilerine son verilmiş ve sadece dini bir kurum olarak kalması sağlanmıştır. Bu da Patrikhane’nin herhangi bir yargı yetkisinin olmaması ve üniter devletin yargı yetkisinin bütün vatandaşlar için geçerli olması demektir. Lozan da azınlıklara tanınan haklar artık çok-hukuklu değil, mütekabiliyet ilkesine bağlı ve klasik azınlık haklarıdır(24).

Lozan’da yapılan müzakerelere ve anlaşma hükümlerine göre Patrikhane’nin hukukî durumu şu şekilde özetlenebilir:

1)       Patrikhane’nin İstanbul’da kalması bir anlaşma hükmü ile değil, Türkiye’nin tek taraflı bir tasarrufu ile olmuştur.

2)       Patrikhane, bir Türk kuruluşudur. Patrik ve Patrikhane memurları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Türk Hükümeti’nin muvafakatiyle tâyin edilirler ve Türk Hükümeti’nin denetimine tabidirler.

3)       Patrik ve Patrikhane’nin 1453’ten 1923’e kadar sahip olduğu siyasî ve idarî, hak ve imtiyazlar kaldırılmıştır. Patrikhane ancak dinî ve ruhanî işlerle uğraşabilir.

4)       Patrikhane İstanbul’daki Rum cemaatinin resmi temsilcisi olmadığı gibi bu cemaat ile Türk resmi makamları arasında sözcülük, aracılık gibi işleri de yapamaz.

5)       Patrikhane ile Patrik ve Patrikhane görevlilerinin tabî oldukları genel hükümlere gelince; Patrikhane, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıklara ait herhangi bir kilise veya sinagog gibi Lozan Andlaşması’nın 40. ve 42. maddelerinde ifade edilmiş olan serbestlik ve himayeden faydalanır. Anlaşmanın 45. maddesi gereğince de aynı haklardan Yunanistan’daki Türk azınlığa ait dinî kuruluşlarda istifade ederler(25).

Patrik ve Patrikhaneye bağlı görevliler; Rum azınlığa mensup birer fert olarak Lozan Andlaşması’nın azınlıkların himayesine dair hükümlerinden faydalanırlar. Yani bu kişiler, Anayasamızdaki temel hak ve hürriyetler hususunda Türk tebaası Müslümanlardan farklı hükümlere tabî tutulmazlar. Lozan Andlaşması’ndaki bu hükmün nedeni, ülkelerin genellikle anayasalarında bulunduğu gibi Yunanistan’ın da aynı hükmü kendi topraklarındaki Türk azınlığa tatbik etmeyi anlaşmanın 45. maddesi ile kabul etmiş olmasıdır.

Patrik ve Patrikhaneye bağlı görevliler; bir Türk resmi kuruluşunun memuru olarak da sıfatlarına ilişkin Türk kanunlarına tabîdirler. Bu nedenle, görevlerini herhangi bir şekilde kötüye kullanmaları durumunda veya Türk Devleti’nin şahsiyetine karşı işleyebilecekleri herhangi bir cürüm halinde Türk Ceza Kanunu’nun öngördüğü müeyyidelere tabîdirler.

Patrikhane ve Patrikhane görevlilerinin Türkiye Cumhuriyeti içerisindeki hukukî konumlarını inceledikten sonra, şimdi de patriklik makamının işleyiş düzenine bir göz atalım.

Patrikhane de işler, komisyonlarca yürütülür.
Her komisyonun başında bir metropolit bulunmaktadır(26).
Fener Patriği, 6 Aralık 1923 tarihli valilik tezkeresine dayanan bir prosedür içerisinde(27) St. Synode tarafından seçilir.
St. Synode, patrik adayları listesini İstanbul Valiliği’ne sunar.
Bu adaylar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup makamları, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan metropolitliklerdir.
İstanbul Valiliği, gerekçe göstermeden seçilmesini istemediği adayları listeden çıkarabilir.
Valilik ten gelen listedeki adaylar, St. Synode’da oylanır ve biri patrik seçilir(28).

Fener Patrikleri, Türkiye Cumhuriyeti yasaları çerçevesinde idarî açıdan, Eyüp Kaymakamlığı na, Fatih Savcılığı’na ve İstanbul Valiliği’ne bağlıdırlar.
Çoğu cemaatsiz 18 metropolit tarafından yapılan seçimin onayını İstanbul Valiliği verir.
Buna göre patriğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti içindeki en yüksek dereceli muhatabı İstanbul Valisi’dir(29).

Sonuç olarak Fener Rum Patriği, Türkiye’de her fert gibi Türk Anayasası’nın ve Türk Kanunlarının himayesi ve teminatı altındadır. Bundan başka kendisinin ülkemizde yaşayan bir cemaatin dinî başkanı olarak, ruhanî ve dinî hüviyetini muhafaza ettiği ve görevini başka amaçlara alet etmeye teşebbüs etmediği sürece Türkiye’de geleneksel olarak asırlardan beri her din adamının gördüğü hürmet ve itibarı görmesi doğaldır(30). 

Fener Rum Patrikhanesi, Lozan Andlaşması na göre, tamamen Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve Türk makamlarının denetimine tabiî olmasına rağmen Türk hükümetinin vakıfların kontrol ve denetlenmesi ile ilgili kanuna dayanarak, Patrikhane hesaplarının kontrolünü istemesi üzerine Patrikhane yetkilileri; “Bu müessese Lozan Andlaşmasınca tanınmıştır ve denetlenemez” diyerek kontrole karşı çıkmıştı(31).

Oysa, Lozan Andlaşması’nda Patrikhane’nin iddia ettiği gibi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum, Patrikhane’ye Türk toplumunun sosyal kurumları içinde üstün ve imtiyazlı bir konum sağlama düşüncesinin bir göstergesidir. Halbuki, Türkiye’de bu imtiyaz sadece, karşılıklı olmak şartıyla yabancı devletlerin temsilcilerine verilmiştir.

Bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyette bulunan her çeşit Türk ve yabancı kuruluş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin kayıtsız şartsız denetim ve teftişine tabîdir. Patrikhane’nin iddia ettiği Lozan Andlaşması’nın ilgili hükümleri, yalnız gayrimüslim Türk vatandaşlarının din ve ibadet özgürlükleri ile ilgilidir.

Fener Patrikhanesi, Cumhuriyet’in ilânı ile birlikte kendisine çizilen sınırları sürekli zorlamıştır.

Görev alanını hâla 1862 Nizamnâmesi’ne göre belirleyen Patrikhane, yine eski alışkanlıkları ile Ekümenik sıfatını kullanmaya devam etmiş, tutum ve davranışlarını buna göre belirlemiştir.

Fener patriklerinin Ekümenik sıfatını taşıyıp taşımayacakları uzun yıllar tartışılmıştır. Türkiye, bu konudaki en tutarlı dış müdahalesini 1965 yılında Paris teki Uluslararası Diplomasi Akademisi’nde yapmış ve Fener Patriği’nin bu sıfatı kullanmaya yetkisi olmadığını ileri sürmüştür(32).

Buna rağmen Patrikhane, bu sıfatı taşımaya devam etmiştir. Patrikhane’nin iddiasına göre, bu sıfat dünyevi değil ruhanî bir sıfattır. Evrensellik denildiğinde anlaşılması gereken ise Patrikhane’nin evrenselliğidir.

Lozan Andlaşması’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti yasalarına tabiî olan Patrikhane’ye 1948 yılından itibaren ABD’nin ilgi alanına girdi. II. Dünya Savaşı ile birlikte bir canlanma içerisine giren Patrikhane’nin bu hareketliliği ABD yi rahatsız etmeye başladı(33).

21 Şubat 1946’da patrik seçilen Maksimos’un Sovyet yanlısı olduğu iddiaları üzerine ABD el altından yeni aday arayışına girmiş ve sonunda Patrik Maksimos, 1948 de istifa ettirilerek Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu Athenagoras patrikliğe getirilmiştir(34).

Bu dönem, ABD’nin artık Patrikhane ile doğrudan ilgilenmeye başladığı dönemdir. Bunun temel nedeni, Stalin’in II. Dünya Savaşı’ndan itibaren Rus Kilisesi’nin üzerindeki baskıları hafifletmeye başlaması, buna karşılık bu kilisenin de “Komünizme muhalefet”ten vazgeçmesidir(35).

Athenagoras’ın 1972’deki ölümüne kadar süren patrikliği döneminde, Hıristiyan dünyası ile bir çok önemli olay meydana geldi. Patrik, Papa VI. Paul ile Kudüs’te görüştü, ardından Papa, İstanbul’u ziyaret etti ve Vatikan ile Fener karşılıklı olarak Aforozları kaldırdılar(36). Yine Athenagoras döneminde, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yapısında ve statüsünde yeni düzenlemelerle, değişiklikler de yapıldı.

Cumhuriyet döneminin en uzun süre görevde kalan patriği olan Athenagoras kadar, hatta ondan daha faal bir görüntü sergileyen Bartholomeos (Dimitrios Archondonis), 22 Ekim 1991’de patrikliğe seçildi.

Bartholomeos; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Lozan Andlaşması, 3335 sayı ve 26 Mart 1987 tarihli yasa(37), 2908 sayılı Dernekler Kanunu(38) ve Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan Vakıfların eylemlerini düzenleyen 25 Temmuz 1970 tarih ve 7-1066 Sayılı Tüzük’e(39) göre Bakanlar Kurulu’nun izni olmadan uluslararası faaliyetlerde bulunmaması gerekirken, bu zamana kadar yaptığı faaliyetler ve verdiği demeçlerle bu yasalara pek de itibar etmediğini göstermiştir.

1994 yılında bir sempozyumda Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol Patrik Bartholomeos ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “#Bartholomeos, Ekümenik Patrik unvanına sahip olur olmaz ilk icraat olarak Ruhban Okulu’nu açacaktır. Ruhbanlar için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma zorunluluğu kalkacak, dolayısıyla dışarıdan öğrenci ithal edecekler. En korkulan nokta ise, bunun Vatikan usulü olmasıdır. Bu noktaya gelindiği an ‘İstanbul bizimdir’ deyip mal varlıklarını talep edecekler. Atina’da Rum mal varlığı ile ilgili çalışmalar vardır. Uygun bir zamanda La Haye Adalet Divanı’na gideceklerdir”(40).

Bartholomeos’nun dünya Hıristiyanlarını birleştirme ve hepsini Fener Patrikhanesi’ne bağlama girişimlerini, düzenlenmesinde öncülük ettiği; Patmos Adası’nda “Vahiy ve Çevre” (1995) ve Karadeniz’de “Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu” (1997) adındaki organizasyonlarla(41) sürdürdüğü, dönemin basın-yayın organlarında detaylı bir şekilde incelenmiştir.

Bartholomeos, Temmuz 1997’de Dünya Ermenileri Patriği I. Karekin’in davetlisi olarak yapacağı Ermenistan ziyaretinden önce Leyla Emeç Tavşanoğlu ile yaptığı söyleşide,(42) Ermenistan ziyaretinin amacının parçalanmış olan Hıristiyan kiliselerini birleştirmek olduğunu açıkladı. Patrik yine bu söyleşide, Türkiye’nin AB’ne girmesinin Heybeliada Ruhban Okulu’nu açması ile yakından ilgili olduğunu belirterek Türkiye’nin bu okulu açması gerektiği üzerinde durmuştur.
 
HEYBELİADA RUHBAN OKULU

Okulun Açılışı, Faaliyetleri ve Kapatılması

19. yüzyılın başlarından itibaren Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks milletler arasında dinî birliği korumak amacıyla bir teoloji okulunun açılmasını gündeme getirmişti(43). Patrikhane’nin bu yoldaki girişimlerinin ardından, 9. yüzyılda Patrik Fotios’nun yaptırmış olduğu Heybeliada’daki Ayia Triada Manastırı’nın 1821’de yanan kısımları Patrik IV. Germanos tarafından 1842’de tamir ettirilerek, 1 Ekim 1844’te Heybeliada Ruhban Okulu açıldı. Bu okuldaki eğitimin amacının bilgili ve münevver ruhaniler yetiştirmek olarak açıklandı(44). Bu bina bir müddet sonra yanmış, fakat Padişahın bir fermanıyla yeniden yaptırılmıştır. 1894 yılında bu kez depremden yıkılan binanın yapılmasına izin verilmiş ve Pavlos İstefanaki isminde bir hayırsever tarafından bugünkü şekilde inşa ettirilmiştir.(45)

Ruhban Okulu, açılışından 1923 yılına kadar Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu adını taşıdı(46). Yedi sınıfı bulunan okulun ilk dört sınıfında liselerde okutulan bütün Fen dersleri, son üç sınıfında da Ortodoks Teoloji Bilimleri okutuldu. İhtisas sınıflarında, 1937 yılına kadar yalnız Türkçe dersi okutulurken, bu tarihten itibaren Maarif Vekilliği’nin onayıyla kültür derslerinden Tarih, Coğrafya, Sosyoloji derleri de okutulmağa başlandı(47).

Okuldaki eğitim-öğretim aşamalarını aşağıdaki şekilde görebiliriz(48):

1) 1844-1919 Dört yıl ortaokul ve üç yıl teoloji,
2) 1919-1923 Ortaöğretimsiz beş yıllık teoloji eğitimi,
3) 1923-1951 Dört yıl ortaokul ve üç yıl teoloji,
4) 1951-1971 Dört yıl lise ve üç yıl teoloji.

Fener Patrikhanesi’nin yetki alanında olan Heybeliada Ruhban Okulu’nda okul müdürü, metropolitler arasından atanır ve bu müdür aynı zamanda Ayia Triada Manastırı’nın da sorumlusudur(49).

Heybeliada Ruhban Okulu, Ortodoks dünyasının en stratejik kurumu konumundadır. Dünya Ortodokslarının dinî ve siyasî açıdan kontrol edilip yönlendirilmesi, bu okuldan Patrikhane ideolojisine bağlı din adamlarının yetiştirilmesine bağlıdır. Okulun, Patrikhane ve Ortodoks dünyası için taşıdığı stratejik önemi, okul açıldıktan sonra Patrik Germanos’un sarf ettiği şu sözlerden anlamak mümkündür: “Ben nâm olsun diye, para kazanayım diye patrik olmadım. Okul açıldı, isterlerse gelsinler alsınlar patrikliği, ben de rahat edeyim.”

Okul, 1919’da Akademi statüsüne dönüştürüldü. Akademi süresi; önce beş, sonra dört yıl olarak tespit edildi. 1921-1922 öğretim yılı başında okula kaydolmak üzere sadece bir öğrenci müracaat edince okulun Akademi statüsüne son verildi. 1922-1923 öğretim yılında da Akademi öğrencilerinin tamamı mezun edildi(50).

Fener Rum Patrikleri, Heybeliada Ruhban Okulu’nu Lozan Andlaşması ile yürürlükten kalkmış olmasına rağmen 1862 tarihli Nizamnâme’nin “İstanbul Patriği ile Cemaat-ı Metropolitanın Yekdiğerine Olan Münâsebatını Havi Nizamnâme Tercümesi” kısmının 14, 15 ve 16. maddelerini(51) yürürlükte sayarak Patrikhane’ye bağlı eğitim-öğretim kurumu olarak devam etmesini sağlamışlardır.

2762 sayılı Vakıflar Kanunu Muvakkat Maddesi’ne(52) göre, 1936 yılında beyannâmesi verilmiş olan Heybeliada Ruhban Okulu Vakfı’nın yöneticileri ve kurucusu, yine adı geçen Nizamnâmenin aynı maddelerine istinaden St. Synode Meclisince papazlar arasından seçildiler. Heybeliada Ruhban Okulu, 5 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu(53) gereği mülhak vakıflar kapsamına alınarak ve aynı kanunun muvakkat maddesi(54) gereğince, 12 Mart 1936 tarihinde Tarabya Metropolidi Iovakom ve Bursa Metropolidi Polikarpos tarafından Kadıköy Evkâf İdaresine vakfın beyannâmesi verildi(55).

Bununla birlikte Heybeliada Ruhban Okulu nun, Teoloji Okulu olarak derecelendirilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 8 Aralık 1950 tarih ve 9127/7 ile 2601 sayılı emri ile uygun görüldü. Bu emir üzerine 25 Eylül 1951 tarih ve 151 sayılı karar ile Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi, “Rum Rahipler Okulu Yönetmeliği”ni onayladı(56). Bu yönetmeliğe göre Heybeliada Ruhban Okulu’nun amacı, rahiplik mesleğine girecek kişileri yetiştirmektir.

Bununla birlikte Fener Rum Patrikhanesi tarafından Heybeliada Ruhban Okulu’na yabancı öğretmen ve yurt dışından öğrenci getirilmesi konusunda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri nezdinde birçok defa girişimlerde bulunuldu. 1947’de Patrikhane’nin yapmış olduğu girişim ve istekler, 26 Ekim 1949’da toplanan Hükümet Komisyonu tarafından; “Heybeliada Ruhban Okulu’nun yabancı uyruklu talebeyi okutmaya değil, münhasıran Türkiye’deki azınlık için din ve kilise adamı yetiştirmeye mahsus bir müessesedir.”  kararı gerekçesiyle reddedildi(57). Ancak, 1950 seçimleri sırasında, Patrikhane’nin istekleri o sıralarda İstanbul’da 100 bin civarında Rum’un yaşaması göz önünde bulundurularak (seçimlerde oy kaygısı nedeniyle) Demokrat Parti tarafından bir söz verilmiş ve iktidara geldiklerinde de Başbakan Adnan Menderes’in bakanlığa talimatı ile okula çok sayıda yabancı öğrenci gelmeye başlamıştır. Oysa, Lozan Andlaşmasının “ekalliyetlerin himâyesi”ne dair hükümlerin gereği Türkiye’deki azınlık eğitim-öğretim kurumlarının amacı, sadece azınlığın ihtiyaçlarına cevap vermektir. Buna rağmen, 1950’ lerin sonuna geldiğimizde Heybeliada Ruhban Okulu nda 64 yabancı öğrenciye karşılık sadece 12 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenci bulunmaktaydı(58).

Okulda hızla artan yabancı uyruklu öğrenci sayısı, okulun kuruluş amacından uzaklaştığının ve Patrikhane’nin ekümenikliğinin tanınmasında yardımcı olacak elemanları yetiştiren bir kurum haline geldiğinin göstergesidir. Bunun önlenmesi için 30 Mayıs 1963 tarihli genelge ile 1951 yılında alınan karar yürürlükten kaldırıldı(59).

Bir İlahiyat Fakültesi haline getirilmesi için Patrik Athenagoras tarafından büyük gayretler sarfedilen Okul, 1844’ten itibaren “Yunanlılık” emellerine hizmet eden bir eğitim kurumu gibi faaliyet göstermiş ve mezunlarına ifrat derecesinde “Helenlik Ruhu” aşılamıştır. Makarios’da dahil buradan mezun olan birçok papaz, İmparatorluk içinde Yunan bağımsızlığı için çalışmış ve çarpışmışlardır(60).

625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası’nın 1. ve 13. maddeleri ile 8. maddelerinin özel yüksek okullara ilişkin 2, 3 ve 4. fıkralarının ve 48. maddenin(61) özel yüksek okullara ilişkin hükümlerinin iptal edilmesiyle, Türkiye’de 1844 yılından beri faaliyette bulunan, teoloji eğitimi veren ve bir yüksekokul statüsünde olan Heybeliada Ruhban Okulu kapatıldı. Kapatılma kararı, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 12 Ağustos 1971 tarih ve Özel Öğretim Kurumları 101787 sayılı gizli işaretli yazıları ile “Anayasa Mahkemesi’nin 12 Ocak 1971 tarihli kararı(62) ve 26 Mart 1971 tarihli gerekçesi muvacehesinde okulunuzun, bu kararın kapsamına girer durumda olduğu anlaşıldığından diğer yüksek okullar gibi özel bir yüksek okul mahiyetinde bulunan teoloji bölümünün 9 Temmuz 1971 tarihinden itibaren hiçbir hukukî varlığı kalmamıştır” denilerek, Heybeliada Ruhban Okulu Müdürlüğü’ne bildirildi(63).

Heybeliada Ruhban Okulu, kuruluşundan itibaren 127 yıl içerisinde toplam 930 mezun verdi. Bunlardan 343’ü piskopos oldu. Piskoposlardan 12’si patriklik makamına kadar yükseldi(64). Mezun olan 930 öğrencinin 255’i, 1950-1969 arasında eğitimlerini tamamladı. Bunların da sadece 38’i Rum asıllı Türk vatandaşıdır. Yine bu dönemde 162’si Yunan uyruklu olmak üzere toplam 187 yabancı öğrenci mezun oldu(65).
 
HEYBELİADA RUHBAN OKULU’NU YENİDEN AÇMA GİRİŞİMLERİ

Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks azınlığın dinî ihtiyaçlarını karşılayan tamamiyle Türkiye Cumhuriyeti yasalarına tabî dinî bir müessesedir. Tüzel bir kişiliği yoktur. Bu duruma göre, Türk Medeni Kanunu’nun ancak gerçek ve tüzel kişilere tanıdığı okul, vakıf, dernek gibi kuruluşları kurmak, yönetmek ve denetlemek gibi bir hakkı da bulunmamaktadır. Patrikhane ve St. Synode Meclisi’nin tüzel kişiliğinin bulunmamasından dolayı 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 1. maddesine göre,(66) özel öğretim kurumu da açamazlar. Ancak Lozan Andlaşması’ndan itibaren Patrikhane, bu konuyu sürekli istismar etmiş ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu doğrudan yöneterek gözetim ve denetimi altında tutmuştur(67).

Patrikhane, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin en önemli bölümünü oluşturan Heybeliada Ruhban Okulu’nun tekrar açılması için ilgili makamlar nezdinde ve yurt dışı bazı plâtformlarda sürekli girişimlerde bulunarak bir takım hukukî, idarî ve hatta şifahi yolları denemiş, halâ da denemeye devam etmektedir(68).

1 Temmuz 1971’de okulun kapatılmasının hemen ardından Patrik Athenagoras, dönemin Başbakanı Nihat Erim’e gerekçeli bir başvuruda bulunarak Anayasa Mahkemesi’nin kararı kapsamına girmediklerini beyan etmiş ve bu konuda yardım istemiş(69) ancak, amacına ulaşamamıştır. Bunun ardından kapatılan Ruhban Okulu Kayyumluğunca, Danıştay’a Milli Eğitim Bakanlığı aleyhinde bir dava açılır. Dava dilekçesinde Ruhban Okulu’nun yüksek okul olmadığı savunulur ve eski durumunun devamı istenir. Yine bu davaya mesnet teşkil etmesi için de Ankara Üniversitesi Hukuk Profesörü Hicri Fişek e 10 Şubat 1972 de bir görüş hazırlatılır(70)

Patrikhane’nin iddia ettiği gibi bir yüksek okul olmadığı ileri sürülen Heybeliada Ruhban Okulu, nasıl oluyor da mezunlarına diplomalarında “Ortodoks Hıristiyan Teoloji Öğretmeni” unvanı veriyor? Yine iddia edildiği gibi okul, lise seviyesinde ise ancak bir yüksek okulun verebileceği böyle bir unvanı öğrencilerine nasıl bir hak olarak tanıyor?

Heybeliada Ruhban Okulu, icra etmiş olduğu eğitim ve öğretim metodu ve işleyişi itibariyle bir yüksek okul görünümündedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararı kapsamına girmektedir. Nitekim 25 Eylül 1951 tarih ve 151 sayılı okul yönetmeliğinin 1. maddesinde; “Okulun amacı, rahiplik mesleğine girecek olanları yetiştirmektir.” 3. maddesinde; “Okul, üç sınıflı lise bölümü ile dört sınıflı Teoloji İhtisas Bölümü’nden teşekkül eder.” 54. maddesinde; “Lise mezunlarından rahiplik mesleğine intibak edebilecekler alınır.”  55. maddesinde; “Kayıt kabulle ilgili  bölümde, okula yazılmak isteyenlerden lise bitirme diploması istenir.” denilmektedir. Ayrıca Teoloji bölümünden mezun olan öğrenciler, Yunanistan’da bazı liselerde din dersi öğretmenliği yapmışlar ve bu okuldan mezun olanlar, Yunanistan’daki İlahiyat okullarından mezun olanlarla eşdeğer tutulmuşlardır. Zaten okulun son 11 öğrencisi de Selanik İlahiyat Fakültesi’ne yatay geçiş yapmıştır(71).

Anayasa Mahkemesi Kararı’na bağlanmış kesin bir hüküm vardır ki, bu; din farkı gözetmeksizin bütün vatandaşlar için geçerlidir: “Türkiye’de din eğitimi alanında hangi derecede ve türde olursa olsun, özel eğitim kurumu açılamaz.”(72) Lozan ve diğer uluslararası belgeler, azınlıklar için imtiyaz değil, bütün vatandaşlar için eşit haklar tanımışlardır. Din görevlilerinin özel okullarda değil devlet okullarında yetiştirilmesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Anayasa Mahkemesi Kararı, Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile düzenlenmiş devlet politikasıdır. Bu nedenle, Patrikhane’nin iddia ettiği insan haklarına ve Anayasaya aykırılık, gerçek dışıdır.

Patrikhane de rahip veya papaz olmak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak ve yüksek öğretim yapmak şarttır. Türkiye’deki Ortodoks aileler ise çoğunlukla çocuklarını rahip yapmak istememektedirler. Başka ülkelerden, özellikle Yunanistan’dan, rahip getirilmesi yasal olarak mümkün değildir. Bu nedenle Patrikhane, konuyu uluslararası bir sorun haline getirmeye çalışmakta ve kendisine taraftar aramaktadır(73). Patrikhane’nin bu çalışmaları neticesinde Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere hemen hemen bütün Hıristiyan ülkelerin temsilcileri, ne zaman Türkiye’yi ziyaret etseler ya da ne zaman Türkiye’nin bulunduğu herhangi bir platformda bulunsalar mutlaka Ruhban Okulu’nu gündeme getirmektedirler(74).

Yunanistan Başbakanı Mitsotakis Aralık 1991’ de ABD’deki Yunanlara, Ruhban Okulu’nun açılabilmesi için Türkiye’ye baskı uygulanmasının gerekliliğinden bahsetmiş, 1 Şubat 1992’de de Davos’ta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na okulun açılması için ricada bulunmuştur(75).

Patrik Bartholomeos ise, ilk olarak 16 Ocak 1992’de okulun resmen açılması için Milli Eğitim Bakanı’ndan istekte bulundu(76). Bu girişiminin hemen ardından Avrupa Topluluğu Komisyonu Başkanı Jacques Delors, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na bir mesaj göndererek okulun açılması talebini iletmiş, Dünya Kiliseler Birliği ve Fransa Katolik Konseyi’de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti nezdinde aynı amaçla isteklerini dile getirmişlerdir(77).

Ayrıca, konuyla ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanı’nın İnsan Haklarından Sorumlu Yardımcısı John Shattuck’ın çabalarıyla ABD Dışişleri Bakanlığı nda “Din Özgürlüğü Danışma Komitesi” kuruldu(78). Bu komitenin temel amacı, ABD yönetimi ile dinî cemaatler arasındaki diyalogu geliştirmek ve bu cemaatlere dünya genelinde yapılan baskılar konusunda ABD yönetimine ulaşan bilgileri artırmaktır. Bu nedenle ABD, zaman zaman Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlerin istek ve arzularını Türkiye’ye iletmektedir(79).

Nisan 1994’te, ABD Başkanı Bill Clinton’ın Ruhban Okulu’nun açılması ve Patrikhane’nin statüsünün iyileştirilmesi ile ilgili dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e göndermiş olduğu mektup(80), ABD’nin konuya ilgisiz kalmadığı ve ABD’deki Yunan Lobisi’nin ve Patrikhane’nin etkinliğini göstermesi bakımından önemlidir.

Patrik Bartholomeos, Time Dergisi’ne vermiş olduğu bir röportajda, “25 yıl önce yeni papazlar, rahipler yetiştirilmemesi için kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, en büyük arzumuzdur, yeni bir kan alabilmemiz için bu okulun açılması gerekiyor”(81) ifadesini kullanmıştır. Patrik Bartholomeos, bir yandan Avrupa Birliği’ne; Fener Rum Patriği’nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma zorunluluğunun insan hakları konusundaki bütün uluslararası belgelere aykırı düştüğünü belirterek şikayet etmekte diğer yandan da Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılacağını ümit ettiğini ve okulun açılmasıyla, Türkiye’nin Batı nezdindeki imajının düzeleceğini söyleyerek Türkiye’ye yol göstermeye çalışmaktadır.

Bartholomeos, 11-18 Kasım 1994 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Belçika, Lüksemburg, Hollanda ziyaretlerinden sonra, ilginç bir açıklamada bulundu. Patrik, İstanbul Vali Yardımcısı ile yapmış olduğu görüşmede; Heybeliada Ruhban Okulu konusundaki isteklerinde bir değişiklik olduğunu, artık bir Teoloji Fakültesi istemediklerini, bunun yerine İmam Hatip Okulları gibi bir meslek okulu açılmasını talep ettiklerini ifade etmiştir(82).

4 Nisan 1996 tarihinde Bartholomeos bu kez dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’a Heybeliada Ruhban Okulu ‘un tekrar açılması için bir dilekçe verdi(83). 27 Nisan 1996 tarihinde Avrupa Parlamentosu’ndan Hıristiyan Demokrat grup üyesi yirmi parlamenter Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ederek Patrikhane’nin statüsü ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ile ilgili patrikle görüştüler. Patrik Bartholomeos bu görüşme sırasında parlamenterlerden Ruhban Okulu’nun açılması ile ilgili kendilerinden destek istedi(84).

Bunun ardından Avrupa Parlamentosu, Patrikhane’nin ve diğer dinsel yerlerin binalarının korunması ve gerekli önlemleri alması için Türkiye ye çağrıda bulundu(85) ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun derhal yeniden açılmasını isteyerek(86) bu konuda Türkiye’nin gerekli uygulamaları hayata geçirmesini istedi. Aynı zamanda Avrupa Komisyonu’da “2000 Yılına İlişkin İlerleme Raporu’nda Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapalı kalması konusu da dahil olmak üzere, 1923 Lozan Andlaşması kapsamında olsun-olmasın, Müslüman olmayan bütün kesimlerin somut taleplerinin yeterince incelenmesi gerektiğini” belirtti(87). Avrupa Komisyonu, bu konuda Türkiye’yi şöyle eleştirmektedir: “Hıristiyan kiliseleri, özellikle mülkiyetle ilgili olarak, zorluklarla karşı karşıya bulunmaya devam etmektedir. Heybeliada’daki Ortodoks Ruhban Okulu’nun 1971 yılında kapatılması konusunda bir ilerleme bildirilmemiştir. Çeşitli kiliselerin yasal statülerinin tanınmamış olması, dini personelin Türkiye’ye erişebilmesi de dahil olmak üzere, bazı kısıtlamalar yaratmaktadır.”(88)

Patrikhane, Ruhban Okulu ile ilgili istekleri konusunda Türk makamları tarafından, bu isteğin yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle birçok kez uyarılmasına rağmen, Hıristiyan dünyanın çok duyarlı olduğu bu konunun Türkiye ye yönelik bir dış baskıya dönüşmesine yol açmıştır(89).

Patrik Bartholomeos’nun özellikle 1994’ten bu yana yapmış olduğu dış gezilerin siyasî yönü ağır basmaktadır. Örneğin, 20 Nisan 1994 tarihinde, Avrupa Parlamentosu’na Ekümenik Patrik sıfatıyla davet edilen patrik, burada devlet başkanı protokolü ile karşılanmıştır. 19 Ekim 1997’de Yunanistan Hava Yolları’nın tahsis ettiği bir uçakla çıkmış olduğu bir aylık ABD gezisinde, ABD yetkililerinden Ruhban Okulu’nun açılması için Türkiye’ye baskı yapılmasını istemiştir(90). Yine bu gezi esnasında, ABD Başkanı Clinton, Patrik’i 300 milyon Ortodoks Hıristiyan’ın Ruhanî Lideri olarak taltif etmiş, Bartholomeos’da, okulun açılmasını istediklerini; bunun da bir lüks değil, ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir(91).

Yunan basınında yer alan Washington kaynaklı bir haberde de, 1 Nisan 2000 tarihinde ABD Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Dimitrios, Başkan Clinton’u ziyaret ederek, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için Ankara’ya baskı yapmasını istemiştir(92).

Bunların dışında Alman Cumhurbaşkanı Johannes Rau’nun 8 Nisan 2000 tarihinde Patrikhane’yi ziyaret etmesi ilginçtir. Bartholomeos, bu ziyaret anısına Rau’nun boynuna Engelpiyon adı verilen kalın bir haç taktı(93). Takılan bu haç, Ortodoksluğun en büyük nişanı olan ve Ortodoksluğa büyük hizmetleri olan kişilere verilen Aziz Andreas nişanı idi. Patrik’in bu nişanı Rau’ya vermesinin altında, daha önceki örneklerinde gördüğümüz gibi, Ruhban Okulu’nun açılması için Türkiye’ye yapılacak baskıların kapsamını genişletmek olduğu sanılmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Dimitrios onuruna verdiği bir yemekte, papaza hitaben, “Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun kapalı kalmaya devam etmesinin Patriklik üzerindeki etkisini anlıyoruz. Bu yüzdendir ki, inancınızla ilgili ihtiyaçlarınızın karşılanması ve saygın bir geleneğin sürmesi için, Türkiye’yi sürekli olarak okulu yeniden açması konusunda teşvik ediyoruz” demiştir(94). 

Fener Rum Patrikhanesi’nin ısrarcı bir şekilde, Heybeliada Ruhban Okulu açılmalıdır ve dünyanın her tarafından öğrenci alabilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu okul üzerinde hiçbir şekilde denetim hakkı olmamalıdır. Patrik ve patriğe bağlı Metropolitlerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şartı kaldırılmalıdır isteklerini dile getirmesinin altında Ekümenizm yatmaktadır. Yukarıda sayılan isteklerin gerçekleşmesi halinde Fener Rum Patrikhanesi’nin Vatikan tipi bir yapılanma içerisine gireceği aşikârdır. Patrikhane, başta Selanik Teoloji Fakültesi olmak üzere, Teoloji eğitimi veren dünya üzerindeki birçok okulda, personeline gerekli eğitimi aldırmaktadır. Ayrıca, Ortodoksların bulunduğu dünyanın diğer bölgelerinde de bu tür okulları açma imkânı mevcutken, ısrarla Ruhban Okulu’nun açılmasını istemesi, Patrikhane’nin uzak ve yakın hedeflerinin anlaşılması bakımından önemlidir.

Teoloji Bölümü’nün kapatılmasının ve tekrar açılmamasının hukukî dayanaklarını şu şekilde sıralamak mümkündür(95);

1) Lozan Andlaşması’nın azınlıklara bir üstünlük ve imtiyaz değil, Müslüman Türk halkla eşit muamele görme hakkı tanıması ve bu durumun Anayasa’nın 12. maddesindeki eşitlik prensibine uygun olması,
2) 403 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Türkiye’de dinî eğitimi cemaatlerden ve özel kişilerden alıp devlet görevi olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na vermesi,
3) 625 Sayılı Kanun’un 3. maddesinde özel şahıs ve tüzel kişilere dinî eğitim ve öğretim yapan özel öğretim kurumu açma yetkisinin verilmemesi, ayrıca Mekâtib-i Hususî Talimatnâmesi’nde de aynı hükmün olması,
4) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olarak nitelenmiş bulunması ve bunun gereği olarak dinî öğretim yapan okul açmanın ve yönetmenin yasak olması,
5) 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 3. maddesinin 3. paragrafı ile 28, 40 ve 41. maddelerinin kesin hükümler taşıması,
6) Anayasa’nın 24. maddesinde, “Din ve Ahlâk eğitim öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır” hükmünün bulunması,
7) Türk Milli Eğitiminin Genel Amaç ve Temel İlkeleri’nin, 1973 Milli Eğitim Temel Kanunu ve 1981 Yüksek Öğretim Kanunu ile belirlenmiş olması ve hangi derece ve türde olursa olsun okul programının bu genel amaç ve temel ilkelere uygun olarak geliştirilmesinin zorunlu olması.

Ruhban Okulu’nun idarî ve hukukî olarak tekrar açılabilmesi için okulun bir İlahiyat Fakültesi’ne veya kişi kararının rol oynadığı bir vakıf üniversitesine değil, İlahiyat Fakültesi olan bir devlet üniversitesine bağlanması gerekmektedir. Aksi durumda, yani Patrikhane’ye bağlı özerk bir Ruhban Okulu’nun açılması durumunda, vatandaşlar arasındaki eşitlik bozulacaktır.

Bununla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yüksek okulların kuruluş koşullarını belirleyen Anayasa’nın 130. ve 132. maddeleri de, Ruhban Okulu’nun yüksek okul statüsünde  eğitim yapmasını engellemektedir(96). Anayasa’nın 130. maddesi, bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin devlet tarafından kanunlarla kurulmasını emretmektedir. Dinî özerkliğe sahip bir okulun kurulması, ancak bu maddenin değiştirilmesi ile mümkündür. 132. madde ise, sadece Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilâtına bağlı özel yüksek öğretim kurumları açılabilir demektedir. Bir Hukuk Devleti olduğu hususunda kimsenin şüphesinin olmadığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Anayasa’nın bu maddeleri çerçevesinde. Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması mümkün değildir.
 
SONUÇ

İstanbul’daki Ortodoks Rumların bir azınlık kilisesi durumundaki Fener Rum Patrikhanesi, bugün hâlâ kendisini Osmanlı Devleti’nin kendisine vermiş olduğu statüde kabul etmekte ve bu şekilde uluslararası zeminlerde meşruiyet aramaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasalarına tabî olan Fener Rum Patrikhanesi, artık, Osmanlı Devleti dönemindeki gibi imtiyazlı bir statüye sahip değildir. Ancak, son 20 yıl içerisinde Patrikhane’nin özellikle Patrik Barholomeos’nun faaliyetlerinin Ekümenik olma yolunda tezahür ettiği görülmektedir. Lozan Andlaşması’na ve Türk yasalarına rağmen Patrikhane, özel bir statü ile Vatikan benzeri bir patriklik meydana getirme çalışmaları içerisindedir.

Patrikhane’nin sürekli uluslararası bir mesele haline getirmeye çalıştığı Heybeliada Ruhban Okulu’nun kuruluş amacı ise, Türkiye de yaşayan 1500-2000 civarındaki Ortodoks Rum vatandaşının din adamı ihtiyacını karşılamak olmasına rağmen, temel amacından ayrılarak Patrikhane’nin ekümenik iddialarını gerçekleştirmeye yönelik elemanlar yetiştirme faaliyetlerinde bulunması, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına ve eşitlik ilkesine aykırı düşmektedir. Milli Mücadele yıllarında bir terör örgütü gibi çalışan okuldan mezun olan; Patrik Vekili Doroteos Mamelis, Trabzon Metropoliti Chrisantos, Samsun Metropoliti Germanos, İzmir Metropoliti Chrisostomos, Edirne Metropoliti Palikaryos adetâ terör örgütünün liderleri gibi çalıştılar.

1971 yılında Anayasa Mahkemesi Kararı ile kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması isteği, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına olduğu gibi Lozan Andlaşması’nın ruhuna ve uluslararası diğer sözleşmelere de aykırı bir imtiyaz talebi niteliğindedir. Özellikle Patrik Bartholemos’nun çabaları neticesinde bir çeşit uluslararası baskı haline dönüşen Ruhban Okulu’nun açılması meselesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında eşitlik dengesini bozan bir siyasî imtiyaz talebidir.

Patrikhane bugün, “Benim okulum kapalı, ruhban yetiştiremiyorum” diyor. Ancak Heybeliada Ruhban Okulu’na eşdeğer veya aynı türden eğitim veren dünya üzerinde birçok okul bulunmaktadır. Bu nedenle Heybeliada Ruhban Okulu’nda bu kadar ısrarcı olunmasının altında başka nedenler yatmaktadır. Türkiye’de de bu okul açılmasın diyen yok, sadece YÖK’e veya MEB’na bağlansın şeklinde teklifler var. Üstelik statüsü belli olan ve herhangi bir okul açma yetkisi bulunmayan Patrikhane’nin kendi gözetim ve denetiminde olmasını istediği okulun açılması, bu şekliyle mümkün değildir.

Uluslararası psikolojik baskı niteliği taşıyan Patrikhane’nin faaliyetleri ile  Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve buna bağlı olarak Patrikhane’nin statüsünde yapılması düşünülen değişikliklerin gerçekleşmesi amaçlanmaktadır.

Hemen hemen herkesin bildiği, Tanzimat Nazırı Fuat Paşa’ya mal edilen bir söz vardır. Fuat Paşa, bir konferansta şöyle demiştir:

“Bu devlet, devletlerin en sağlamı. Siz dışarıda biz içeride yıkmaya çalışıyoruz, bir türlü yıkılmıyor.”

Sanırız şakacı nazır ya  da ona bu sözü yakıştıran Türk mizahı yanlış söylememiş. Genel durum bugün de pek farklı değil. Papaz içeride, onlar dışarıda çalışıyorlar. Aktörler farklı, ancak senaryo aynı. Devlet uyuyan aydınların, duygusuz politikacıların elinde kaldığı sürece bu senaryo oynanmaya devam edecektir.
 
 DİPNOTLAR

*        Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi.
1        M. Süreyya Şahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, Ötüken Yay, İstanbul, 1996, s.50-51. Selahattin Salışık, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri Tarihi ve Etnik-i Eterya, Kitaş Yay. İstanbul, 1968, s.286. Süleyman Kocabaş, Tarihte ve Günümüzde Türk-Yunan Mücadelesi, Vatan Yay, İstanbul, 1988, s.18-22. Niyazi Berkes, Patrikhane ve Ekümeniklik, Kaynak Yay., İstanbul, 2002, s.11. Necdet Sevinç, Osmanlı dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, Milenyum Yay., İstanbul 2002, s.223-225.
2        Şehabettin Tekindağ, #Osmanlı İdaresinde Patrik ve Patrikhaneƒ, BTTD, S:1, (Ekim 1967), s.52-54. Şahin, Fener Patrikhanesi, s.52. Orhan Türker, Fenari’den Fener’e, Sel Yay., İstanbul, 2001, s.21-23.
3        Hidayet Vahapoğlu, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, MEB Yay., İstanbul, 1997, s.72.
4        Tekindağ, “Osmanlı İdaresinde Patrik ve Patrikhane”, s.54. Coşkun Üçok, “#Osmanlı İmparatorluğu ve Rum-Ortodoks Kilisesi”, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri, ATASE Yay. Gnkur. Basımevi, Ankara, 1986. La Gorce, Çağlar Boyu Yunanlılar, Belge Yay., İstanbul, 1986, s.259-262. Gerasimos Augustinos, Küçük Asya Rumları, Ayraç Yay., Ankara, 1997, s.200-201. “…Türkler Ortodoks halka iki nimet verdiler, Bizans döneminde bile köylülere ızdırap veren köleliğe son verdiler ve üçyüz yıldan beri bir Hıristiyan kilisesinin baskısı altında atıl bir halde tutulan Ortodoks Piskoposluğunu ihya ettiler.” bkz. Sir Harry Luke, Cyprus / A Partrait and an Appreciation, George G. Harrap and Co. Ltd. Londra, 1957, s.73.
5        M. Zafer Karaca, “#Fetihten Sonra İstanbul ve Rum Toplumu”, Tarih ve Toplum, c.18, S:104, (Ağustos 1992), s.80
6        Tekindağ, “Osmanlı İdaresinde Patrik ve Patrikhane”, s.54-55. İlber Ortaylı, #Ortodoks Kilisesiƒ, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, c.XI, S:87, (Haziran 1987), s.24. Cavide Işıksal, “Osmanlı İmparatorluğu İdaresinde İstanbul Rum Patriklerinin Tam Listesi ve Siyasî Faaliyetlerinden Örnekler”, BTTD, S:18, (Mart 1969), s.39.
7        Tekindağ, “Osmanlı İdaresinde Patrik ve Patrikhane”, s.55. Salışık, Türk-Yunan İlişkileri Tarihi, s.158. Hüsnü Sina Gürel, Tarihsel Boyut İçinde Türk-Yunan İlişkileri 81821-1993), Ümit Yay. Ankara, 1993, s.28.
8        DÜSTUR, Birinci Tertip, c.II, (1289), s.902-937.
9        Şahin, Fener Patrikhanesi, s.179-190
10      Mustafa Kemal Paşa’nın Hariciye Nezareti ne gönderdiği şifre için bkz. Harp Tarihi Vesikâları Dergisi, Sayı:11, Vesika No: 256.
11      Adnan Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi ve Siyasi Faaliyetleri, Turan Yay., İstanbul, 1996, s.96.
12      Mesut Çapa, Pontus Meselesi / Trabzon ve Giresun’da Milli Mücadele, TKAE Yay. Ankara, 1993, s.38.
13      Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, TTK, c.I, Ankara, 1989, s.2-4.
14      Muzaffer Tayip Gökbilgin, “#Meclis-i Vükelâ Mazbatalarına Göre 1919 Senesinde Ecnebi İşgalleri ve Talepleri Karşısında İstanbul Hükümetleri”, V. Tarih Kongresi, s.719.
15      Geniş bilgi için bkz. Yılmaz Kurt, Pontus Meslesi, Ankara, 1995.
16      Ertuğrul Zekai Ökte, “Yunanistan’ın İstanbul’da Kurduğu Gizli İhtilâl Cemiyeti KORDUS”, BTTD, S:40, (Ocak 1971), s.22.
17      Harp Tarihi Vesikalârı Dergisi, S:12, Vesika No: 318, 319, 320, 321.
18      Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (haz.Nimet Arsan), c.III, AAM Yay. Ankara, 1997, s.79.
19      TBMM Zabıt Ceridesi, Ankara, 1960, c.26, Devre:I, İctima:167, s.154.
20      TBMM Gizli Celse Zabıtları, Türkiye İş Bankası Yay. c.4, Devre:I, İnikat:2 Celse:3, Ankara, 1985,, s.4-28.
21      Lozan Konferansları / Tutanaklar-Belgeler, (haz.Seha L. Meray-Osman Olcay), Takım:1, c.I Kitap:1, AÜSBF Yay. Ankara, 1969, s.328.
22      Lozan Konferansları / Tutanaklar-Belgeler, s.328-329. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, İşaret Yay., c.II, İstanbul, 1992, s.288-289.
23      Şahin, Fener Patrikhanesi, s.367.
24      Halit Ertuğrul, “#Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancılarla İlgili Yapılan Hukukî Düzenlemeler”, Askeri Tarih Bülteni, S:47, (Ağustos 1999), s.33.  Taha Akyol, “Lozan’da Üniter Devlet”, Milliyet-Gazete Pazar, (23 Ağustos 1998).
25      Settar F. İksel, “#İstanbul Rum Patrikhanesi”, BTTD, c.XI, S:63, (Aralık 1972), s.42
26      Ortaylı, “#Ortodoks Kilisesi”, s.25.
27      İstanbul Valiliği’nin St. Synode’a göndermiş olduğu yazıda; Patrik adayının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve seçim sırasında Türkiye’de görevli bulunması gerektiği bildirilmektedir. bkz. A. Suat Bilge, Büyük Düş / Türk-Yunan Siyasi İlişkileri, 21. Yüzyıl Yay. Ankara, 2000, s.254.
28      M. Süreyya Şahin, “Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.12, İstanbul 1995, s.347.
29      Aytunç Altındal, Türkiye ve Ortodokslar, Anahtar Kitaplar, İstanbul, 1995, s.89.
30      İksel, “#İstanbul Rum Patrikhanesi”, s.43.
31      Şahin, Fener Patrikhanesi, s.276.
32      Türkiye’nin itirazına göre; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Evrensel değil, ulusal bir devlettir. Osmanlı Devleti’nde Ekümenik sıfatını taşımaya hak kazanmış olan Fener Patrikleri’nin bu devletin dağılmasından ve yerine Milli Devlet’in kurulmasından sonra artık bu sıfatı taşıyamayacakları anlatılmıştır. bkz. Altındal, Türkiye ve Ortodokslar, s.90
33      Benlisoy-Elçin, Fener Patrikhanesi, s.53.
34      ABD’nin Rusya da oluşan yeni siyasal yapılanma ortamında Patrikhane yi Rusya ya karşı bir silah olarak kullandığı Athenagoras ın şu sözleri ile gerçeklik kazanmaktadır: “#Ben, Truman Doktrini’nin dini bölümünü teşkil etmekteyim”. http://www.turkatak.gen.tr/guncel/rum.htm. (16.03.2001)
35      Athenagoras, Patrik seçilecek kişinin Türkiye vatandaşı olma zorunluluğu nedeniyle hemen Türkiye vatandaşı yapılmış ve 1 Kasım 1948 de patrik seçilmiştir. 26 Ocak 1949 da ABD Başkanı Truman’ın özel uçağı ile Türkiye’ye gelen Athenagoras, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından kabul edilmiş ve kendisine Truman’ın özel mektubunu iletmiştir. http://www.inaf.gen.tr/turkish/newslet/tn1031.htm (21.05.1999).
36      Athenagoras’ın patrikliği döneminde 6-7 Eylül Olayları meydana gelmiş, Kıbrıs Sorunu bu patrik döneminde başlamış ve 1964 te yaklaşık 12 bin Yunanistan vatandaşının sınırdışı edilmesi yine bu dönemde yaşanmıştır. Geniş bilgi için bkz. Benlisoy-Elçin, Fener Patrikhanesi, s.54-55. Atatürk döneminde Patrikhane ye bağlı olarak yedi metropolitlik vardı (Atatürk, 40 olan Metropolit sayısını 7 ye düşürmüştür). Athenagoras ise bu sayıyı 20 ye çıkartmıştır. Başbakan Suat Hayri Ürgüplü nün beyanı için bkz. Hürriyet, (19 Ekim 1965). Süleyman Yeşilyurt, Türk Hıristiyanların Patrikhanesi¸ Serajans Yay. ?, s.78-79.
37      Resmi Gazete, Sayı:19424, (07 Nisan 1987).
38      DÜSTUR, Beşinci Tertip, c.22, s.636. Resmi Gazete, Sayı:18184, (7 Ekim 1983).
39      DÜSTUR, Beşinci Tertip, c.9, s.2592, Resmi Gazete, Sayı:13586, (21 Ağustos 1970).
40      http://www.enfal.de/tarih10.htm. (20 Mayıs 1999).
41      Geniş bilgi için bkz. Salim Gökçen, “#Fener Rum Patrikhanesi ve Pontus’u Canlandırma Hayali”, s.819-846.
42      Leyla Emeç Tavşanoğlu, Türk-Yunan Sorunları: Akiller Tartışıyor, Çağdaş Yay., İstanbul, 1998, s.201.
43      Ali Güler, “Heybeliada Ruhban (Papaz) Okulu ve Gerçekler”, Bilge, S:16, (Bahar 1998), s.29.
44      Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, Eser Kültür Yay., c.I-II, İstanbul, 1977, s.743-744. Sevinç, Misyoner Faaliyetleri, s.380
45      Binanın iki yıl süren yapımı sırasında okulun lise sınıfları Fener’deki okulda, ihtisas sınıfları da hâla mevcut olan Kınalıada Tepesi’ndeki Metamorfosis Manastırı’nda eğitime devam etmişlerdir. Okul binası içinde Fener Rum Patriğinin yazlık ikâmetgâhı da bulunmakta, Patrik yaz aylarını burada geçirmektedir. bkz. Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.744.
46      Okul bu tarihten sonra birinci derecede orta ihtisaslı Rum rahipleri yetiştiren müessese unvanını almıştır. Bkz. Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.744.
47      Ergin, Türk Maarif Tarihi, s.744.
48      Yorgo Benlisoy-Elçin Macar, Fener Patrikhanesi, Ayraç Yay, Ankara, 1996, s.66.
49      Benlisoy-Macar, Fener Patrikhanesi, s.66.
50      Emre Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, Tamga Yay, Ankara, 2000, s.33.
51      DÜSTUR, Birinci Tertip c.II, (1289), S.920.
52      DÜSTUR, Üçüncü Tertip, c.16, (Teşrin-i Sani 1934-Teşrin-i Evvel 1935), s.1303.
53      DÜSTUR, Üçüncü Tertip, c.16, (Teşrin-i Sani 1934-Teşrin-i Evvel 1935), s.1293-1303.
54      DÜSTUR, Üçüncü Tertip, c.16, (Teşrin-i Sani 1934-Teşrin-i Evvel 1935), s.1303.
55      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.77.
56      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.78. Erol Cihangir, Papa Eftim’in Muhtıraları ve Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi, Turan Yay., İstanbul, 1996, s.18.
57      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.84-85.
58      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.87.
59      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.89.
60      Ali Güler, Dünden Bugüne Yunan-Rum Terörü, Ocak Yay., Ankara, 1999, s.60.
61      DÜSTUR, Beşinci Tertip, c.IV, Üçüncü Kitap, (16 Nisan 1965-8 Ekim 1965), s.2847-2855.
62      Resmi Gazete, Sayı: 13790, (26 Mart 1971). Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S:9, Ankara, 1972, s.131-193
63      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.101.
64      Benlisoy-Macar, Fener Patrikhanesi, s.67.
65      Güler, Yunan-Rum Terörü, s.64.
66      DÜSTUR, Beşinci Tertip, c.IV, Üçüncü Kitap, (16 Nisan 1965-8 Ekim 1965), s.2847-2848.
67      M. Toroslu, “#Rum Azınlık Okulları”, Türk Kültürü, c.IV, S:40, (Şubat 1966), s.400.
68      Taha Akyol, “Patrikhane ve ABD”, Milliyet, (27 Nisan 1994).
69      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.103.
70      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.105.
71      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.109-110.
72      625 Sayılı Kanun, DÜSTUR, Beşinci Tertip, c.IV, Üçüncü Kitap, (16 Nisan 1965-8 Ekim 1965), s.2847-2855.
73      Nokta, S:37, (4-10 Eylül 1994), s.27. Milliyet, (7 Kasım 1991).
74      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.111-113.
75      Güler, Yunan-Rum Terörü, s.65.
76      Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi, s.215
77      Güler, Yunan-Rum Terörü, s.66.
78      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.114.
79      Bu arada ABD Temsilciler Meclisi #İnanç Komisyonuƒnun isteği üzerine Temmuz 1997 de hazırlanan bir rapor, Heybeliada Ruhban Okulu nun açılması ve Fener Rum Patrikhanesi ne ayrıcalıklar tanınması konusunda Türkiye’ye baskı yapılmasının gerekliliği üzerinde durmaktadır. Milliyet, (24 Ekim 1997).
80      Nokta, S:37, (4-10 Eylül 1994), s.28.
81      Zaman, (30 Nisan 1997).
82      Patrikhane’nin bu ağız değişikliğinin sebebini Patrikhane yetkilileri, Türk makamlarının Heybeliada Ruhban Okulu’nun özel üniversite olarak açılması fikrine karşı çıkması halinde, Heybeliada Papaz Meslek Okulu olarak eğitim-öğretime başlatılmasının isteneceği, okulun bu isimle faaliyetine izin verilse dahi dünyadaki Ortodoks kuruluşlarca üniversite olarak kabul edileceği, önemli olanın öğretime geçmesinin sağlanması olduğunu belirtmişlerdir. bkz. Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.117.
83      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.126. Yine 1994 yılı Ağustos ayında Patrikhane tarafından Heybeliada Ruhban Okulu nun 150. Kuruluş Yıldönümünü Kutlama Törenleri düzenledi. Dünyanın dört bir tarafından gelen başpiskopos, kilise temsilcileri ve davetliler, okulun açılması taleplerini dile getirdiler. bkz. Nokta, S:37, (4-10 Eylül 1994), s.26. Güler, Yunan-Rum Terörü, s.67. Sofuoğlu, Fener Rum Patrikhanesi, s.215-216.
84      Türkiye, (29 Nisan 1996).
85      European Parliament, Resolution on Violations of Religious Freedom’in Turkey (BA-1132, 1134, 1156, 1163 and 1179/96), (24 Ekim 1996).
86      European Parliament, Resolution on Violations of Religious Freedom’in Turkey (BA-1132, 1134, 1156, 1163 and 1179/96), (24 Ekim 1996).
87      Commission of the European Communities, Turkey 2000 / 2000 Regular Report from the Commission on Turkey’s Progress Towards Accession, 8 November 2000, s.18.
88      Commission of the European Communities, 2001 Regular Report on Turkey’s Progress Towards Accession (SEC(2001) 1756), 13 November 2001, s.27.
89      Aralık 1997 de ABD tarafından Ruhban Okulu nun açılması isteği bu defa, dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a ABD Başkan Yardımcısı Al Gore aracılığı ile iletilmiştir. Hürriyet, (21 Aralık 1997).
90      Türkiye, (20 Ekim 1997). Zaman, (20, 24 Ekim 1997). ABD de yaşayan Rumlar, Eylül-Ekim 1997 tarihlerinde ABD Senatosu içindeki lobilerini devreye sokarak Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını gündeme getirdiler ve bir takım kararlar alarak Başkan Clinton’a aktarılmasına zemin hazırladılar. INAF Haber Bülteni, (4 Aralık 1997).
91      Türkiye, (24 Ekim 1997). 27 Ekim 1997 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından Bartholomeos şerefine bir yemek verilmiş ve Patrik Birleşmiş Milletler Genel Kurulu na katılarak burada kendisi Yeni Roma Patriği olarak takdim edilmiştir. Kendi kilisesinden Ana Kilise, diğer kiliselerden Onun Çocukları şeklinde bahseden Patriğe, Birleşmiş Milletler tarafından Kongre Altın Madalyası (Golden Madel) takdim edilmiştir. Bu madalya, Patrik Bartholomeos dan önce sadece dört kişiye, George Washington, Thomas Edison, Winston Churchill ve Rahibe Teresa ya verilmiştir. bkz. Mehmet Çelik, Türkiye’nin Fener Patrikhanesi Meselesi, İzmir, 1998, s.28.
92      INAF Haber Bülteni, (3 Nisan 2000).
93      INAF Haber Bülteni, (9 Nisan 2000).
94      Akşam, (18 Mayıs 2000).
95      Özyılmaz, Heybeliada Ruhban Okulu, s.133-134.
96      Göknur Calan, “#Fener Patrikhanesi Vatikan Olma Yılunda”, Nokta, S:37, (4-10 Eylül 1994), s.27. Aytunç Altındal, “Statü Meselesi Sorundur”, Nokta, S:37, (4-10 Eylül 1994), s.30.

 
  
4703 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın